15 Aralık 2015 Salı

Çocuğumla nasıl kaliteli vakit geçirebilirim?

Çocuğumla Kaliteli Vakit Geçirmek...

Her gün en az bir anneden bu soruyu duyduğum için kendi gözlemlerime ve bilgi birikimime dayanarak bu yazıyı yazma ihtiyacı hissettim.

Malum montessori grupları arttı ve anneler ciddi emek harcayarak bu işe maddi manevi yatırım yapıyorlar, hatta bir çoğu bu işten para da kazanıyor. El becerisi ve yaratıcılığı olan anneleri izledikçe benim de gözlerim kocaman açılıyor vay be diyorum neler yapmış... Yapmayan, zamanı olmayan, el becerisi olmayan ya da bu konuda hiçbir isteği olmayan anneler yanıma gelip " Kendimi çok eksik hissediyorum, çocuğuma yetemediğimi düşünmeye başladım" diyor her gün.

Kaliteli zaman dedikleri illa ki bilişsel bir kazanım değildir diyorum her konuşmamım başında.

Renkleri, sayıları, şekilleri başka birisi de öğretebilir. Ancak sizin sarılmanızı, sizin bakışınızı, sizin gibi gıdıklamayı hiç kimse gerçekleştiremez.

Kendi arkadaş çevremde de sıklıkla gördüğüm etkinlik hazırlama mücadelesi sonunda bazen acı noktalara gelebiliyor. Örneğin, çocuk anne eve geldiğinde anne etkinlik diye talep etmeye başlıyor, aslında bu da bir çeşit doyumsuzluk hissine dönüşebiliyor. Yorgun argın eve gelen anne sürekli etkinlik hazırlamaya çalışıyor. Sürekli etkinlik yapılan çocuklar ne yazık ki kum havuzuna bile geldiğinde,  "Anne yanıma gel, sen de dur burada" diye sesleniyor annesine. Tek başına serbest/ yapılandırılmamış oyun diye tabir ettiğimiz oyunu kuramıyor. Dil gelişimi çoğunlukla akranlarından geride oluyor ve iletişim kurma becerileri de ne yazık ki olması gereken kadar iyi olmuyor.

Ne yapmalı ne etmeli bu durumda?

Sadece gıdıklamaca oynamak, saklambaç oynamak, evcilik oynamak, çocuğunuzun saçlarını taramak, kitap okumak da kaliteli zaman geçirmek oysa ki...
Herkesin çocuğu için en iyisini istediğini ve onun en için çalıştığını, uğraştığını biliyorum. Etkinlik yapan anneler elbette isterse devam etsin ama yapmayan anneler de kendini kötü hissetmesin derim ben:) Şekiller, sayılar, renkler, İngilizce 10' a kadar saymalar okulda zaten öğretiliyor. Ama onun o bebek kahkahaları ancak küçükken bu kadar şen oluyor:) Çocuğunuza sevgiyle bakmak da kaliteli zaman geçirmektir inanın bana :)

Sevgilerimle,

Serap



3 Kasım 2015 Salı

Türkiye'de bulunan ekoller

Türkiye ekol yaratmak konusunda maalesef oldukça geri, ekol yaratma konusunda geri olmasının yanında var olan ekolleri takip etme konusunda da sınırlı ve mesafeli.
Yurt dışında yaygınlaşmaya başlayan waldorf okulları, demokratik okullar, orman ana okulları, hümanistik okullar Türkiye'de henüz çok yeni ya da yok. Montessori akımı bu ekoller arasında en popüler olanlardan birisi, en azından Türkiye için durum böyle. Montessori maliyetli bir eğitim sistemi aslında, günlük yaşam materyalleri hariç diğer tüm materyalleri oldukça pahalı. Peki diğer ekoller değil de neden montessori ülkemizde popüler? Ya da neden diğer ekoller yok denecek kadar az sorusundan başlayalım. Bunun bence bir kaç nedeni var, waldorf veya orman anaokullarının ülkemizde bir ya da iki tane oluşunun nedeni, okulun kurulumu için büyük yüz ölçümlerine ihtiyaç duyulması. Bu genel olarak kurum sahiplerinin altından kalkamayacakları bir maliyet oluşturuyor. Sanıyorum ailelerin beklentisi de bu yönde değil, çocuğum ormanın içinde koştursun demek yerine, sınıfta otursun ve bir şeyler öğrensin diyen aile çok. Benim bir anne ve bir eğitimci olarak, beklentim tam tersi, çocuğun ormanda koşup oynamasını, sınıfta oturmasına yeğlerim. E bir de üşütür, ya düşer kafasını kırarsa vs gibi Türk annelik modeli var. Ya da ben size çocuğumu parkta koşturun diye mi yolluyorum sorusu var mesela :) Kirlenmenin sadece yazın olması gerektiğine inanan çoğunluğu da başka bir yazıda anlatalım.

Demokratik okulların Türkiye'de neden bir elin parmağı kadar bile olmadığının sorusu ise başka bir yazının konusu olsun, çünkü cidden çok uzun. Ama özetle çocuğun kendini savunmasını bile 'sus cevap verme' olarak gören bir toplumuz.
Montessori neden ülkemizde popüler sorusunun yanıtı ise, genellikle bir sınıf ortamında bu işin altından kalkılabileceği inancı. Bazı montessori okullarında bahçeler bile çok yetersiz oysa. Ama yine de kurumlar barbunya ayıklatıyoruz e bak bizde montessori uyguluyoruz diye aileleri ikna edebiliyor. Felsefenin özü, düzenli bir çevrede, çocuğa sunulan materyallerle aslında çocuğun kendi kişiliğini inşa etmesidir. Montessori sınıfında en önemli nokta, öğrencilerin başında bulunan eğitmenin, eğitmenlik rolünden ziyade gözlemci ve rehber oluşudur. Montessori okullarında ya da atölyelerinde elbette montessori materyalleri ve nitelikli öğretmenler olmalı, ancak okulun genel olarak yüklendiği felsefe bunun da ötesinde olmalı. Montessori akımında, kendime en yakın hissettiğim kısmı kültürel çeşitlilik kısmı. Çocuklara, barış dilinin hakim olduğu, törenlerinde resmi tarih anlayışının dışına çıkan, çok kültürlülüğü destekleyen bir program sunan bir kurum, bu anlamda materyaller kadar önemli ve gerekli. Çağımızın sorunu, sadece ülkemiz için değil tüm dünya için aynı oysa. Kendimiz gibi olmayanı farklı kılmak, ondan uzak durup onu ötekileştirmek ve onu azınlık hale getirmek. Çocuklarımıza emanet edeceğimiz dünya, daha barış dolu bir dünya olmalı konusunda hemfikir isek, gelin çok kültürlülüğe destek olalım. Biz, Atlas'ın Atölyesi olarak bunu yapmaya çalışıyoruz. Ayda bir ya da iki kez, kozmik eğitim kapsamında başka bir ülkede neler var, ne yeyip içerler, nerede yaşarlar, nasıl konuşurlar buna değiniyoruz. Bizim gibi olmayana, hep beraber saygı duyuyoruz. Bekleriz.

13 Eylül 2015 Pazar

Oyun Grupları Hakkında I

    Oyun grupları, çocukların sosyal - duygusal gelişimlerine, sözel ifadelerine ve fiziksel gelişimlerine destek olur. Oyun grupları uygulaması yaklaşık yarım yüzyıldır dünyanın gelişmiş ülkelerinde var. Ülkemizde ise bu kavram oldukça yeni.
'Bebeğim ne zaman oyun grubuna katılabilir' sorusu ile başlayalım isterseniz.
Bebeğiniz hareketlenmeye, etrafındaki değişiklikleri algılamaya ve bu değişikliklere tepki vermeye başladığında artık bir oyun grubuna katılabilir. Oyun grubuna katılmak için hiçbir çocuk çok küçük değildir. Yapılan araştırmalar, sosyalleşme sürecinin doğumla başladığını ve bir çocuğun beyninin 3 yaşına kadar bir yetişkin beyninden 2,5 kat fazla çalıştığını kanıtladılar. 
   Aslında bu işe gönül vermiş anneler, bizim neler yaptığımızı bile sormadan, yeriniz nerede, başlamak istiyoruz diye arıyorlar, bu gerçekten bizim adımıza mutluluk verici bir durum.
   Oyun gruplarında elbette, çocuğun beynini açıp hadi bakalım bilgileri yükledik deyip yollayamıyoruz, keşke elimizde böyle sihirli bir değnek olsa. Ama oyun gruplarında şahane işler yapıyoruz. Şu an için en minik grubumuz 9-15 aylık olan bebekler grubu, emekleyen, emeklemeyen, yeni yürümeye başlamış olanlar grubu yani. Ama gönlümüzden geçen 0-9 ay grubu da oluşturabilmek. Oyun gruplarına katılan çocukların daha hızlı dil gelişimine sahip oldukları, anneden daha kolay ayrılabildikleri, kreş ve okul döneminde daha uyumlu olduklarına dair yapılmış yüzlerce araştırma var. 
  Ben, mesleğimi bir kenara bırakıp, oyun atölyesi işletmecisi olarak şunu gözlemliyorum, oyun gruplarına gelen çocuklar üç- dört haftanın sonunda birden fazla etkinliğe katılmak istiyorlar, dil gelişimlerine olumlu katkısı oluyor ve de daha uyumlu oluyorlar. Her zaman vurgulamaya çalıştığım şey şu, tek tip bireyler yetiştirmeye karşıyız, bu doğamıza aykırı, hepimiz fiziksel özelliklerimizin yanı sıra kişilik özelliklerimizle de apayrıyız, ilgi alanlarımız çok farklı. Ancak birbirine saygı duyan bir nesil yetiştirebilmek, bunu başarabilmek
sizce de şahane olmaz mı? Herkes kendi ilgi alanıyla meşgul olsa, dedikoduya ayıracak zaman bulamasa, üretse, üretse, üretse...


Lafı fazla uzatmadan oyun gruplarımız hakkında bilgi almak isterseniz bize ulaşabilirsiniz :)
0-7 yaş arası gruplarımız mevcut.

Sevgiler,

Serap