Çocuk yetiştirme argümanları tartışılırken en önemli
konulardan birisi de çocuklarımıza klasik çocuk masalları okuyup okumayacağımız
sorusudur.
Çocuklar, doğdukları an itibariyle, bulundukları çevre koşullarının
yönlendirmesiyle, şiddeti olumlamayı ya da reddetmeyi seçerler. Başka bir
anlatımla, eğer çocuk şiddet kültürü içinde yaşıyorsa, şiddete başvurmayı meşru
bir yol olarak benimseyecektir. Çok daha özet bir anlatımla, hırçın ve
hırpalanarak seviliyorsa kendi akranlarını da öyle sevecektir.
Milli Eğitim Yasası’ndaki ve Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’de
çocuğun her türlü şiddetten korunma hakkı ( Madde 19) sözleşmenin ana
hedeflerinden biridir. Bu anlamda sözleşme, çocuğu şiddete karşı korumak için
yasal, idari, sosyal ve eğitim açısından gerekli her türlü önlemin alınmasını
öngörmektedir. Ne yazık ki, kütüphanelerde, okullarda ve evlerde, çocuklarla
buluşan birçok kitapta Milli Eğitim Temel Yasası’nın benimsediği genel amaçla
ve temel çocuk haklarıyla çelişen unsurlar bulunmaktadır. Kitapların bir
kısmında şiddet hem geleneksel anlayışın ya da ideolojinin bir parçası olarak,
hem de bir sorun çözme yöntemi ve kendini ifade etme yöntemi olarak
gösterilmekte ve övülmektedir.
Klasik çocuk masallarında var olan; üvey anne tarafından
avcıya teslim edilen, sonrasında zehirli elma tuzağına düşen Pamuk Prenses,
ormanda kaybolan, babalarının ilgisizliğinden, hayali bir pasta evle kandırılan
zavallı Hansel ve Gratel, üvey
kardeşlerinin kölesi olan Külkedisi Sinderella gibi aklımıza gelmeyen
kötülükleri öğretebilen tüm doğrudan ya da dolaylı olarak şiddet içeren masallar… Bu örneklerin hepsi şiddet
içeriyor, hem de tüylerimizi ürpertecek cinste şiddet. Kurdun büyük anneyi tüm
bir şekilde yutması her ne kadar gerçek üstü olsa ve hikâyenin sonunda kurtulup
mutlu sonla bitse de, ben hassas çocukların bu hikâyeler ile uykularının
kaçacağı görüşündenim. Avcının büyükanneyi
kurtarmak için kurda verdiği ceza sizce de fazla şiddet yüklü değil mi, kurt
suçlu dahi olsa? Şiddet kültürünün temelinde haksızlık vardır, ama her
haksızlığa uğrayan kişi de şiddet yolunu seçmez, seçmemelidir.
Yazının temel sorusuna geri dönecek olursak, benim önerim
klasik masalları yukarıda bahsettiğim özelliklere sahip ise değiştirerek
okunması yönündedir, en azından korkuların pik yaptığı dönem olan 2-4 yaş arası
dönemde. (Çocukluk dönemi kaygı ve korkuları ile ilgili de çok yakında yazımı
paylaşacağım.) Elbette ki, çocuk kitaplarının hep mutlu sonla bitmesi
gerektiğini anlatmıyorum ancak mutlaka umutlu bir sonla bitmeli diyorum. Anlatılmak ve verilmek istenen duygu
olumlanarak verilmeli ve çocukların içini ısıtacak umutla bitmeli :)

Uzm. Psk. Serap Karaöz Alaca
Bu hafta Kırmızı Başlıklı Kız’a atıfta bulunan bir kitapla
devam edeceğiz interaktif kitap atölyelerimize. Bildik masalımıza başka bir
açıdan bakan nefis bir kitap “Kim Korkar Kırmızı Başlıklı Kız’dan?”
Masal kısa, ritmik ve kafiyeli cümlelerle yazılmış.
Çocukların özellikle sevdiği tekrarlar yerini bolca almış, tıpkı diğer Sara
Şahinkanat kitapları gibi. Dil gelişimi için tekerlemeleri ve buna yer veren kitapları bolca öneriyorum
atölyeye gelen çocuklarıma ya da danışanlarıma.
Kim Korkar Kırmızı Başlıklı Kız’dan? kitabı 2009 yılında “Yılın
En İyi Resimli Öykü Kitabı” seçilmiş. Ayşe İnan Alican ise şahane ayrıntılarla
resimlemiş bu güzel kitabı. Her resimde başka bir ayrıntıya takılıp
eğleniyorsunuz. Anne kurdun kucağındaki “Çalıkurdu” kitabının ayrıntısına
bayıldım :)
Bir de karşı tarafın bakış açısından bakalım bakış açısını
anlatacağımız bu atölye sonunda kurtların vejetaryan oluşlarını mantarlı pizza
yaparak kutlayacağız. Bekleriz :)